14 Ağustos 2011 Pazar

Her Kafaya Lazım "spotless mind"


Artık ayağa düşmüş ama güzel filmlerimizden biri, özellikle ergen kızların 'ayyyy en sevdiği fiiiilm<3' olan 2004 yapımı Eternal Sunshine of the Spotless Mind, bugün bana bazı şeylerden kurtulmak için gerçekten olayı tamamen kafandan sildirmen gerektiğini düşündürdü.
tamamen farklı bir olaya yönelmiştim ki birden eski defterler açıldı. hayır, artık o saçma salak acıları çekmiyorum ama böyle yırtık dondan fırlar gibi aklıma da düşünce acaba o eski defteri hiç mi kapatamadım hep kafamın bir köşesinde onu mu düşünüyorum diye düşünmeden edemiyorum. canını yakan bir durum olmadan da rahatsız edici düşünceler. insan tamamen kurtulmak istiyor. aklına gelince ooff yine mi o anlar geldi aklıma demek yerine aaa sahi öyle bir şey de yaşamıştık değil mi demek istiyor. belki çok daha fazla zaman lazım, belki de daha büyük acılar lazım ama en güzel bir eternal sunshine of the spotless mind lazım. 
teknoloji de işimizi zorlaştırıyor anacım, eskiden olsa yırt at mektuplarını taşın istanbula olsun bitsin. şimdi yok maillerini sil, yok messenger ileti geçmişini sil, yok twitterda çıkar karşına, yok açıp blogunu okursun acaba benim hakkımda bir şey yazmış mı, ohooo.

ben, kendi kendimin mail kurbanı oldum. kendi yazdığım bir maili bulup, off ya her yerden de çıkmayın triplerine girdim ne güzel star warsımı izlerken.
hiç tanımadığım birine, sadece kısacık bir sorudan sonra olayı bayağılaştırmak için yaptığım uzun bir açıklama. anlattıkça sıradanlaşıyor, komikleşiyor, küçülüyor benim için. mesela artık canımı acıtmıyor, içimi burkmuyor, beni üzmüyor. demek ki anlatmak işe yarıyor. o zaman işi bir dere daha büyütelim:

"Merhaba sevgili okur!
Bugünkü balığım sensin ve ismimin Şeyma olması dışında hiçbir şey bilmiyorsun hakkımda. Olsun, ben de senin hakkında bir şey bilmiyorum. Sorun değil, daha önce de adını bile bilmediğim kişilere neler neler anlattım.

Garip değil bu aslında, benim kendimi ifade ediş yöntemim bu sadece. ben toplumun içine hemen karışabilen ortam yapabilen biri değilim. önce gözlemlerim, analiz yaparım, kiminle yakın olup kimden uzak durmam gerektiğini öğrenirim. kısacası insanları seçerim. önceden böyle değildim. yazmak yerine konuşarak da ifade ederdim kendimi. ama kabuğuma çekilip kendimi keşfe çıkınca yazmayı daha çok sevdiğimi fark ettim.
dünyanın en mükemmel icadı bence yazı, sonra da mikrodalga fırın. kalem kağıtsız bir hayat düşünemiyorum ben. yazdıklarım sadece blog ve mail değil yani.

big fish diye bir film var, bilir misin? sürekli abartılı hikayeler anlatan adamı? ona benzettim şimdi kendimi. heep hikayeler hikayeler..
yakalamak için çok değerli şeyler feda ettiğim büyük bir balık vardı benim de hayatımda. vardı. öyleydi, büyüktü. ben öyle sanıyordum, küçükken. meğer delinin tekiymiş:)

onunla olmazsam kendini öldüreceğini söylerdi hep. sürekli karşımda ağlardı, sinir krizleri geçirirdi, bayılırdı. ben olmaz dedikçe arkadaşlarım da bana cephe alırdı. "bir sefer denesen ne olacak"
beni kendine bağlamak için yapmadığı şey kalmadı. akıl alacak şeyler değil. bana olan ilgilisini abarttıktan sonra çevremde konuşulan tek şey o olmuştu. öğrendim ki benden önce bir sevgili varmış. onun da ismi şeymaymış. ve ölmüş. ondan sonra kimseyle birlikte olmamış, aşkı yeniden bende bulmuş (peeeh!)
ona aşık olmaktan başka bir şans vermemişti bana. sonra bir şans verdim, mecburen. aşkım her geçen gün artarken benden uzaklaştığını hissediyordum. sanıyorum ki benden önceki şeymayı hala unutamadı. geceleri ağlardım, günün bütün sesleri uykuya yattıktan sonra: eğer bir şeymanın ölmesi gerektiyse, keşke ben olsaydım. onun yerine ben ölseydim de onlar şimdi mutlu olsaydı.
aşkım, anlayışım, şefkatim.. hiç biri yetmedi onu bende tutmaya. beni aldattı, küçük düşürdü, sonra terk etti. 4 sene sürdü tüm bu saçmalıklar. benden ayrıldıktan sonra bile defalarca söyledim onu sevdiğimi. utanıyorum kendimden.
sonra ben de tükendim. bıraktım. söylediği yalanları fark ettikçe de nefret etmeye başladım.
geçmişte yaşıyordum ben. olanlar tek tek geçiyordu gözümün önünden. gözlerimde aşkın kalın perdesi olmadan bakıyordum bu sefer. ahhh ne salağım. nasıl yedim ben bunları.
o zamanlar bana onu neden seviyorsun diye sorulduğunda verebileceğim cevapların hepsi yalanmış meğer.

ben kendimi çektikçe o geldi bu sefer. yine döndük 4 sene öncisine. ağlıyorumlar, ölüyorumlar yine başladı. o hala aynıydı, ama ben değil.
en sonunda bana her şeyi itiraf ettiği bir mail yazmış. şeyma diye biri yokmuş benden önce. ölen sevgili yok, unutamadığı kimse yok... sadece buna dayanamayacağımı bildiği için yaymış böyle bir şeyi. düşünebiliyor musun? ben ona aşık olduğum süre boyunca bir yalanın yerine ölmeyi istiyormuşum.

o hala aynıydı, ama ben değilim artık. mailine karşılık ben de bunu yazdım:

"böyle bir mail bekliyordum bu yakınlarda zaten. geçen akşam rüyamda seni gördüm. bir suç işlemişim, kaçıyorum birilerinden. tam şüpheli bir tipim var. ama tam yakalanacağım sırada yanımda bir adam beliriyor ve onun peşinden gidiyorlar. sonra seninle karşılaşıyoruz. başlıyorsun anlatmaya. bak ben seni çok seviyorum, hep sevdim vs.. bir kaç kağıt gösteriyorsun. hepsinde benim ismim yazıyor. hep seni düşünüyorum diyorsun. alıyorum elime kağıtları, arkasını çeviriyorum. bir sürü kız ismi:) güzel düşünüyorsun diyorum ve geri veriyorum kağıtları sana.
bir şeyler anlatmaya devam ediyorsun. ama dinlemiyorum. sen konuşurken nasıl olursa yorulur, uyur birazdan diyorum ve bekliyorum. sonunda uyuyakalıyorsun yanımda. ben de ohh diyip kalkıyorum yanından. başka bir odaya geçiyorum ve en rahat yatağı seçiyorum kendime. sonra birden ışık açılıyor ve yanıma daha önce hiç görmediğim biri geliyor. uzanıyor yanıma ve birlikte uyuyoruz.
yani, nefret falan yok. nefret etmiyorum senden. hayatımı berbat etmedin rahat ol. pişman değilim ben, çok şey öğrendim.
seni sürekli reddetme, inkar etme durumunu da aştım. artık sadece idare ederim, uyuyana kadar :)
üzgünüm, bazı şeylerde 2. bir şansın olmaz."
ayrılığımızın üzerinden de 3 yıl geçti. ben bir daha hiç aşık olamadım. onu bırak, güvenemedim bile kimseye.
insanların yapabilecekleri şeylerden çok korkuyorum, yalnızlığıma daha çok yaklaşıyorum, yalnızlığımı daha çok seviyorum.
bu olaylardan önceki benle, sonraki ben arasında dünyalar kadar fark var. güzel olan da bu, değil mi?
acılar bizi biz yapan tek şey sanırım. sence?
"



her şeyi atlatıp yeniden mutlu olabilmek, çok mutlu olabilmek, hiçbir şey olmamış gibi mutlu olabilmek güzel şey. hoş, ne olmuş ki? insanlar ne acılar çekiyor yahu... yine de bir eternal sunshine of the spotless mind fena olmazdı değil mi?



şarkımız da: Beck - Everybody's gotta learn sometimes

0 muhalefet:

Yorum Gönder