13 Ağustos 2010 Cuma

İhanet

Yapmayı istediğim tek şey deli gibi koşmak şu an.

One Way filminden özenilen bir sahne benim aklımdaki de.

Aldatıldığımı öğrendiğimde, sevgilisinin seks hastası olduğu için sürekli başka kadınlara gittiğini öğrenen kadının konumunda olmak isterdim. Deli gibi koşmak.

Ama benim yaptığım tek şey, o kırdığı cevizleri, söylediği yalanları anlatırken tepki vermeden onu dinlemekti.

Kafamın içinde bir şarkı çalıyordu. Başka bir şey duymama izin vermeyecek kadar yüksek sesle. Duymuyordum artık. Tepki de vermiyordum doğal olarak. Bundan sonra da hiçbir şey yapmayacaktım. Bu bir veda şarkısıydı çünkü.




Onunla alakalı yaptığım en iyi şeydi acizliğini izlemek, ağladığı zaman gülüp dalga geçmek.

Sen bir şizofrensin, kendi dünyanda bir dehasın, bir kralsın. Gel gör ki benim dünyamda benim, kelimelerimi kullanarak yapamayacağım hiçbir şey, elde edemeyeceğim hiçbir şey yok. 
Çünkü bu bir veda şarkısı.


You are one of God's mistakes,
You crying, tragic waste of skin,
I'm well aware of how it aches ,
And you still won't let me in.
Now I'm breaking down your door,
To try and save your swollen face ,
Though I don't like you anymore,
You lying, trying waste of space..

Before our innocence was lost,
You were always one of those ,
Blessed with lucky sevens ,
And the voice that made me cry .
My Oh My.

You were mother nature's son ,
Someone to whom I could relate ,
Your needle and your damage done,
Remains a sordid twist of fate.
Now I'm trying to wake you up ,
To pull you from the liquid sky ,
Coz if I don't we'll both end up ,
With just your song to say goodbye.
My Oh My.

A song to say goodbye,
A song to say goodbye ,
A song to say...

Before our innocence was lost,
You were always one of those,
Blessed with lucky sevens,
And the voice that made me cry.

It's a song to say goodbye

10 Ağustos 2010 Salı

Dünyanın En Güzel Albümü

En çok sevdiğim film...
En çok sevdiğim şarkı...
En çok sevdiğim kitap... sorulunca soru işaretleri kuşatır beynimi. Bir liste yapayım da birini başa koyayım, beceremem. Yine de en çok sevdiğin şarkı denince önce Pink Floyd'dan bir şeyler düşünürüm.



Dark Side of The Moon.
Kalp atışlarıyla başlayıp, çığlıklarla biten albüm. Hiç kuşkusuz "dünyanın en güzel albümü" denilirse bunun yanına dahi başka bir albümü koyamam.


Albümü anlatmaya kalksam, onu da yapamıyorum ki.
Breath in the air. Bunu dinlerken yapılabilecek en iyi şey ruhuna göz yaşı kusturmak sanırım.


Gözlerimi tavana dikmiş orada yıldızları izlermişcesine uzanırken bu şarkıyı yaşamayı ve bir zamanlar masum olduğumu hissetmeyi seviyorum.

Çocuklarımı bu şarkıyla uyutacağım.




Breathe, breathe in the air.
Don't be afraid to care.
Leave but don't leave me.
Look around and choose your own ground.

Long you live and high you fly
And smiles you'll give and tears you'll cry
And all you touch and all you see
Is all your life will ever be.

Run, rabbit run.
Dig that hole, forget the sun,
And when at last the work is done
Don't sit down it's time to dig another one.

For long you live and high you fly
But only if you ride the tide
And balanced on the biggest wave
You race towards an early grave. 

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Bo(ş/k)luk

Çıkar kalbini o zaman derin dondurucudan bir kaç saate kalmaz çözülür buzu, dedi.
Sanki kanım donmuştu damarlarımda, pompalamıyordu artık kalbim. Heyecan, neşe, üzüntü, korku.. tüm duygularımı ruhumdan bedenime taşıyan hormonlarım taşınamıyordu, karışamıyordu kana. Hipotalamusum iflas etmişti, çok yorulmuştu çünkü artık ve sonunda da geberip gitmişti.

Bu hayatı renklendirmek için ne yapmak lazımdı? Kessem damarlarımı akar mıydı kan? Kırmızı ne iyi gelirdi şimdi.




Yoksa bir kadeh şarap daha iyi bir fikir miydi ? Evet evet, kesinlikle.


İçmesem ama, doldursam ağzıma sonra da yavaş yavaş tükürsem. Süzülse kırmızı kırmızı da ben şarabı ziyan ettiğim içi üzülsem.



Hipotalamusum yeniden çalışsa, kalbim tekrar kan pompalasa, duygularım bana geri gelse, hayata dönsem. Üzerimdeki ölü toprağına iyi gözle bakmayı becerebilsem de miss gibi kokusunu duyabilsem.

Hayatı filmlerle yaşamak, hayatın bana gelmesini beklemek yerine hayatı peşimden sürüklesem...